Arapça öğrenmek her Müslümana farz değildir. Ancak farz-ı kifaye olduğu söylenebilir.

Arapça, Kur'an-ı Kerîm’in ve hadislerin dili olması hasebiyle Müslümanlar için çok önemli bir dil olmuştur.

Temel İslâm bilimleri olan tefsir, hadis, fıkıh ve kelâmın ana kaynaklarının bu dil ile yazılmış olması, bu önemi daha da artırmıştır.

Bu öneminden dolayı, bazı âlimler Arapça öğrenmeyi farz-ı kifâyeden saymışlardır. Ancak bu âlimler Arapça'yı, pratik iletişim dili olması hasebiyle, ibadet kapsamında değerlendirmemişlerdir.

Onlara göre, Kitap ve sünnet ile istidlâlın yolu, bu dili bilmekten geçer. Bunun için onu öğrenmek farz-ı kifâyedir demişlerdir. 

Bu konuya şu açıdan da bakılabilir:

Usûlde de genel bir kâide vardır:
 مَا لاَ يَتِمُّ الْوَاجِبُ إلاَّ بِهِ فَهُوَ وَاجِبٌ  

"Vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir (farzdır)."

Bu göre, Kur'an'ı ve hadisleri anlamak farzdır; Kur'an'ın ve hadislerin anlaşılmasının kendisiyle sağlandığı, tamamlandığı Arapça ilmini öğrenmek de vacip yani farz olur. Ancak bütün Müslümanlara farz değildir, bazı kimselerin bilmesi yeterli olur.

Âlimler peygamberlerin varisleridir. Netice de peygamberler miras olarak dinar veya dirhem (mal ve mülk) değil, ilim bırakmışlardır. Bu ilim mirasını alan kimse, büyük pay elde etmiştir.”[tirmizi]

Bizler peygamberlerin varisleri olacak kimseleri ve peygamberlerin bırakmış olduğu miras olan ilmi bir sonraki nesile bırakmak için canla başla bu işe kollarımızı sıvadık.Ve yoldada kazancımızı sizlerle paylaşmak istiyoruz.4 yıllık arapça programımız talebelerimizin bu 4 yıl içinde giderleri ve en iyi eğitimi almaları için sizlerden yardım talep ediyoruz.