FENA FİLLAH  BEKA BİLLAH




FENA FİLLAH BEKA BİLLAH

ÜÇÜNCÜ NEVİ: Nakşibendi tarikatının ikinci yolunu bildirir : Ey aziz! Hazret-i Hâce Behaeddin ve halifeleri (rahmetullahi aleyhim ecmain) demişlerdir ki: Yolumuzun üç nevinden ikincisi, kalp teveccühü yoludur. Zakir (zikreden) kalbiyle ism-i Celâl'e [Allah Allah Allah] devam edip, bu mübarek ismin te'sirinden anlaşılan biçûn (nasıl olduğu bilinmeyen) mânâsını mülâhaza eder. O mânàyı muhafaza edip, bütün idrak ve kuvvetleri ile kalbine teveccüh eder, yönelir. Bu teveccühe devam edip, o mânâyı kendine zorlayarak muhafaza edip, bu külfet ve zorlama aradan kalkıncaya kadar sürdürür. Eğer o mânâ cezbe tasarrufundan önce, o zakirin vücuduna tamamen teʼsir ederse ona lâyıktır ki, o mânâyi, bu bütün maddelerine şamil bir basît nûr-ı kâmil sûretinde basiretine mukabil tutup o sûretin aradan kalkmasına kadar devam etsin, Onun yerini maksud olan onunla ve bütün müdrike ve kuvvetleriyle kendi kalbine teveccüh etsin, mânâ alsın. Bu zâkir, kalbiyle Allah dediği zaman, onu niteliksiz, âlemin bütün zerrelerini kuşatmış bilip, bu fikr ile, o kadar zikr eder ki, kendiliğinden tamamen gider. Bir dereceye kavuşur ki, bu hal onun kalbinde vasf olur. Ruhu bu nûr ile dolup, büyük lezzet bulur. Gönül bu zikr ile meşgul iken onu bir hayret alır ki, melekûtun acib hâlleri, ona münkeşif olur. O halde zikr ve fikri koyup, o hayrete dalsın. Gönlün halleri ne ise yine gönülde kalsın. Gizli sırları halka açmasın. Parlak şeriatın dışına çıkmasın. O hayret ondan gidince, yine zikr etsin. Yine hayret geldikte, ona dalıp zikri bıraksın. Zira zikr etmek, manâ kapısını çalmaktır. Bu hayret ise, Mevlâ'nın kapısının açılmasıdır. O halde kapı açılınca, kapıyı çalmaya ihtiyaç kalmaz. O zaman kalbin susması daha uygundur. Bu hayrette, öyle müstağrak olur ki, kendi sıfatlarından fåni olup, bu sıfatlar ile kalır. İnsanlık darlığından kurtulup kendi âleminde saltanat bulur. «Seçilmişlerin göğüsleri sırlar mezarıdır» sözü gereğince, kalb hâllerini gizler. İşte bu hayrete dalan zâkir, kuvvet sâhibi, bu fenayı bulan kâmil saadet sâhibidir. Kalabalık ona, itikâf ve halvettir. Kesret ona, vahdet ve uzlettir. Nefesi tesbih ve ibâdettir. Konuşması hikmettir. Fiilleri taat ve hizmettir. Âdeti rifk ve meveddettir. Nazarı ibrettir. Fikri ilim ve hayrettir. Ahlâki, bütün insanlara hilm ve şefkattir. Zira o, vahdet şarabının sarhoşudur. Muhabbet denizine dalmıştır. Her hâlinde o Hazret'in huzûrundadır. Bütün zıtlar ile arkadaşlık ve ülfet eder. Nerede bulunursa, safâ-yı hâtır ile zevk ve rahat eder. Muhalefet tozları ile lekelenmez, bulanmaz. Cânı, cânândan bir an ayrılmaz. Gönülden dışarı meyletmez. Kimseden korkmaz, kimseden ümid etmez. Belki içinde ve dışında mâsiva bulamaz. Gözünü yumsa fenafillah mertebesindedir. Açsa bekabillah derecesindedir. 



Marifetname (sayfa 917)